Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir ilaç firması ilacı için aldığı endikasyonu iade etti. Koksiblerin revaçta olduğu dönemde Novartis, çok uzun süredir tıpta kullanılan ve romatizmal hastalıklarda altın standart olarak kabul edilen diklofenak (Voltaren) molekülünde küçük bir değişiklik yaparak gastrointestinal yan etkileri çok azaltılmış, COX-2 aktivitesi artırılmış lumiracoxib’i (Prexige) keşfetti.
Bu ilaç esasında bir coxib, yani Celebrex, Vioxx, gibi bir molekül değildi. Modaya uyulup adına lumiracoxib dediler. Dediler de, sonra ne oldi???? Koksiblerin foyaları meydana çıkınca koksib olmayan COX-2 inhibitörleri de zan altında kaldı ve kardiyovasküler emniyetini ispat için 18.000 kişilik TARGET çalışmasını yapmaya mecbur oldu....
Lumiracoxib, bu gün için “gastrointestinal yan etkileri klasik NSAID lerden daha az, kardiyovasküler yan etkileri ise koksiblerden çok daha az” 2. Jenerasyon COX-2 inhibitörüdür.
Vioxx ve Celebrex Türkiye’de piyasaya verildiğinde her ikisinin de prospektüslerinde dünyada başka ülkelerde olmayan endikasyonlar belirtildi. Bunun üzerine tarafımızdan gerek Sağlık Bakanlığı, gerekse ilgili firmaların Türkiye ve ABD yetkililerine konu ile ilgili görüş ve tenkitlerimizi bildirdik.
Maalesef zamanın Sağlık Bakanlığı yetkilileri firmalarla ne gibi ilişkisi olduğu bilinmeyen ve ruhsat komisyonu üyesi bile olmayan duygusal (!) bir öğretim üyesinin marifeti ile bu ilaçları akladı ve Vioxx tüm dünyada ölümcül yan etkisi sebebi ile piyasadan çekildikten sonra da yüzü kızarmadan efendilerine yaranmaya devam etti.
Celebrex, Türkiye’de, tüm dünyanın aksine ağrı endikasyonu ile piyasaya verildi. Daha sonra yapılan araştırmalarda bu endikasyonu kimin verdiği hiçbir şekilde ortaya çıkmadı. Ağrı endikasyonu daha sonra kurşun kalemle ruhsat komisyonu kararına eklenmişti.
Durumu ABD’nde Pfizer yetkililerine bildirdiğimizde çok enteresan bir cevap aldık. Cevap aynen şöyle idi: ”Bu karar lokal sağlık otoritesinin kararı (yani TC Sağlık Bakanlığı’nın) olup, biz bu karara saygı duyarız”.
Ancak bir süre sonra ağrı endikasyonu kaldırıldı... Ve lokal sağlık otoritesi kararlarına saygılı olduğunu iddia eden firma, Sağlık Bakanlığı ilacın kardiyovasküler yan etkileri ile uyarı konulmasını istediği zaman Türkiye’de ilacı piyasadan çekti...
Vioxx olayı ise herkesin malumu. Halen ABD de 27.000 fazla dava devam etmekte ve tüm dünyada yasaklandı. Vioxx’un prospektüsünde de dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan ağrı endikasyonları bulunmakta ve ciddi yan etkiler ve uyarılar bulunmamaktaydı....
Benzer bir olayı da etodolakta yaşadık. Literatürde tek bir satır bulunmayan migren, dismenore gibi endikasyonlar ile ilaç milyonlarca dolar satışa ulaştı ve yetkililer tüm olup bitene göz yumdular.
Gerçekleri söylediğimizde ise Nobel firması tarafından hakkımızda 100.000.000 TL’lik tazminat davası açıldı ve dürüst hakimler bizi haklı buldular... Bu olaya çok üzülen bazı yetkililer ilacı kurtarmak için “AKUT AĞRI” diye bir endikasyon çıkarttılar ve bunu daha da genişleterek “AĞRI TEDAVİSİ” endikasyonunu çıkarttılar...
İki sene önce Novartis lumiracoxib, (PREXIGE) için ruhsat müracaatında bulunduğunda bir takım ülkelerde romatizmal hastalıklar yanında bazı ağrılar içinde (diş ağrısı, post-op ağrı, dismenore gibi) endikasyon almıştı. Daha sonra Avrupa ruhsatı aldığında EMEA 100 mg Prexige’i yalnız osteoartrit için onayladı. Yaklaşık 2-3 hafta önce piyasaya verilen 30 tabletlik, 100 mg lık Prexige’e ise Sağlık Bakanlığı “AKUT AĞRI” endikasyonu da vermişti...
Bundan sonrası Türkiye’de tarihe geçecek bir olay!.. Novartis almış olduğu bu endikasyonun üstüne yatacağına veya türlü-çeşitli yollarla (!!!) olmayan endikasyonlar alacağına, Sağlık Bakanlığı’na KENDİLİĞİNDEN müracaat ederek Avrupa Birliği ülkeleri ile uyum çerçevesinde Türkiye’de de “AKUT AĞRI” endikasyonunun prospektüsünden çıkartılmasını istedi.
Prexige, yalnız günde tek doz 400 mg dozda bazı akut ağrılarda endike olup, yalnız 5 tabletlik kutularda satışı bazı ülkelerde uygun görülmüştür... Hem sözde ve hem de özde etik olan bir firmanın yapması gereken buydu ve bu sebeple her türlü takdiri (hasta sağlığı yanında, ülke ekonoımisini de düşündüğünden) hak etti. Bu, umarız diğer firmalara da bir örnek teşkil eder.
Not:
1. Türkiye’de klinik araştırmalar hangi ciddiyette takip edilmektedir?
2. Proje koordinatörünün haberi olmadan merkezi etik kurulda koordinatör değiştirilmiş midir?
3. Bazı firmalar tarafından paravan kuruluşlar aracılığı ile etik kurul üyelerine çeşitli isimler altında ödemeler yapılmakta mıdır?
4. Bifosfonata D vitamini ilave edenlere yüksek fiyat vererek geri ödeme kapsamına alanlar, neden hastalara bifosfonatla beraber bedava C vitamin ve D vitamini vermek isteyenlere mani olarak boşuna milyonlarca dolar kayba neden oluyorlar? Yazdıkları gerekçelere kendileri inanıyor mu? Bakın ne deniyor:
” Osteoporoz tedavisinde kullanılan bifosfonat, strontium, raloksifen ile kalsiyum ve D vitamini preparatlarının ayrı kutular içinde ve farklı farmasötik şekillerde kombine paketler halinde ambalajlanarak piyasaya sunulması:
a. Pratik hayatta sıkça görüldüğü üzere ilaçlardan birinin kullanılmaması dolayısı ile zayi olması,
b. Kombine edilen preparatlara olan ihtiyacın kişiden kişiye değişiklik göstermesi, bir preparatın dozu fazla gelirken diğerinin az gelmesi ve böylece ilacın etkinliğinin veya güvenilirliğinin olumsuz etkilenecek olması,
c. Ambalajların fizik olarak uyumsuz (plastik şişe+blister) olduğunun görülmesi
Gerekçeleri ile bu tür kombinasyonların ruhsatlandırılması uygun görülmemiştir.”
Bu gerekçeleri yazanlar hakikaten bunlara inanıyorsa farmakoloji ve klinik farmakolojinin tümden değişmesi gerekir!!!.. Bir taraftan ayni tablette sabit doz D vitamini kombinasyonuna, hem de emniyeti ve etkisi tam olarak bilinmeyen biçimde, müsaade edeceksiniz, diğer taraftan DSÖ dahil tüm ülkelerin kabul ettiği kalsiyum ve D vit kombinasyonunun bifosfonatla beraber BEDAVA verilmesine müsaade etmeyeceksiniz, bir de kılıf bulmaya çalışacaksınız. Acaba bazı firmalar korunuyor mu?
E-posta : ctulunay@medicine.ankara.edu.tr